Kapı çalıyordu.
Kim gelecekti ki bana. Ev arkadaşıma gelmiştir diye düşündüm. Bakmadım.
İkinciye çaldı. Benim kimsem yok ki dedim. Banane. Gitsin. Üçüncüye
sanki çaresizmiş gibi çaldı. Yarım kalan sigaramı söndürdüm.
Terliklerimi geçirdim ayağıma. Kapıya gittim. Soğuk sarı kolu çevirip
kapıyı açtım. Saçları ıslak, suratına yapışmış. Rimelleri elmacık
kemiklerinin üstünde bi dalga oluşturmuş esmer bir kız. “Girebilir
miyim?” dedi. Cevap veremedim. Sadece kenara çekildim. İçeriden bir
polar getirdim. Hatta en sevdiğimi aradım bir 30 saniye kadar.
Omuzlarına attım. Çayım demlenmişti. Bir kupaya çay koydum. Önüne
götürdüm. Narin, ufak elleri soğuktan titriyordu. Bardağı kavradı
elleriyle biraz ısıttı, ürkekce dudağını götürdü bardağa. Kirpiklerinde
ki yağmur damlası mıydı yoksa göz yaşı mıydı? Hayır sorunumuz bu değil.
Ağzıma iki sigara koydum. İkisini de yaktım. Birini ona uzattım. Şaşkın
bir şekilde baktı. Sonra aldı. Belli hiç içmemişti daha önce. Sessiz bir
öksürük. Sigaradan mı? Soğuktan mı? Konumuz bu da değil. İçeri gittim.
Müzik çalarıma karıştır dedim. Sağolsun Su Soley - Adam açtı bize.
Çayını içti. Bana baktı, kahverengi gözleri parladı, ben uçan bir tırtıl
görmüş gibi bakıyordum. Anlaştık sanki. Bardağını aldım. Bir çay daha.
Şeker götürmüyordum. O da istemedi hiç. Isınmıştı. Polarını attı. Kalkıp
tezgahtan bir peçete aldı. Yüzünü sildi. Çayını bitirdi. Hiç bana
bakmıyordu. Annesi azarlarken halı desenini inceleyen bir çocuk gibiydi
benim halıma da bakışı. Oysa ben onu hiç yargılamayacaktım. İkinci
çayını bitirdi. Yüzünü kaldırıp bana baktı. Kapıya yöneldi. Ben daha
yakındım. Hemen kalkıp kolu tuttum. Bu sefer soğuk gelmedi bana. Kapıyı
açtım. “Kendine dikkat et” diyebildim. Küçük bir kız çocuğu gibiydim.
Çıktı ve gitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder