Bazen sarhoş olmak istersin de
paran yoktur ya. Aslında bazen gözlerinde yetiyor sarhoş olmama. Kendimi
kaybediyorum. Sonra kapanıyor birden o gözkapakların. Zaten her şey siyah bari
sen solma diyorum içimden. Neye yarar. Gideceksin zaten sahi hiç gelmedin
galiba. Ama olsun. Gelsen de gideceğini biliyorum. Aklıma gelenler başıma da
gelseydi şimdiye kadar milyonlarca “sen” düşmüştü başıma. Mesela her
sabah uyandığımda güzel bir kahvaltı yapmayı düşünmüyorum artık. Seni
düşünüyorum. Dünyanın gizemini, sırlarını arıyorlar ya hala. Yüzyıllar önce
yazılmış kitaplarda, milyonlarca yıl önce çizilmiş şekillerde ya da görünmez
olan şeylerde. Bana sorsunlar. Gözlerin derim hiç düşünmeden. Her şey orada.
Ben sana seni seviyorum
demesem de sen yine güzel olacaktın. Sen yine bir melek kalacaktın. Fakat
istiyorum ki gel benim güzelim, benim meleğim ol.
Murathan Mungan demişti “Bir
gün gelir, dünyanın bir yerinde yıllarca senin haberin olmadan yaşamış birine,
bütün hayatını anlatmak istersin” diye. Ben istemiyorum. Çünkü anlattım zaten.
Ama tüm imkansızlıklar aynı kapıya çıkıyordu. Senin nefesini solumak için bir
şansım daha olsa. Hayır diyemez, reddedemezdim.
Kimse inanmıyor benim seninle
olacağıma. En çokta sen. Siz inanmadığınız için benim yaptığım her şey
bana değer katacak. Benimle olmasan bile. Vazgeçmeyeceğim. Seni severken
ölürüm. Ama vazgeçmem. Bir ama daha var. O da Selim İleri – Dostlukların Son
Günü’nden.
“Ama bir gün kahvaltıdan sonra
gelmezsen. Bir gün seni bir aynadan bir başkasına bakarken görürsem, telefon
boş odanda boyuna çınlar, çınlarsa. O zaman, anlatılmaz bir acıdan sonra -çünkü
insan yüreğinin derinliğinde sınır yok-, o zaman başka bir sen ararım, başka
bir sen bulurum”.
Bu yazımda hayatımın en
değerli varlıklarından, kitaplarımın yazarlarından alıntı yaptım. Çünkü onlar
olmasa bugün bunu okuyor olmazdın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder